23 saat önce | Okunma Sayısı : 67
Erkıran, 12 Haziran Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO), 2002 yılında 12 Haziran’ı “Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü” olarak ilan ettiğini anımsatarak, “Bu gün, dünya genelinde milyonlarca çocuğun tehlikeli ve insanlık dışı koşullarda çalıştırılmasına karşı toplumsal duyarlılığı artırmak amacıyla her yıl çeşitli etkinliklerle anılmaktadır. Anayasanın 41. maddesi, ‘Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır’ derken; 50. maddesi de ‘Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz’ diyerek çocukların istismardan korunmasını güvence altına almaktadır” diyerek şunları kaydetti: “Ne var ki bugün, çocuklarımız ideolojik ve ekonomik çıkarlar uğruna sistematik olarak sömürülmektedir. AKP iktidarı, tarikat ve cemaatlerle iş birliği içinde çocukları karanlığa mahkum ederken, sermaye ile kurduğu çıkar ilişkileri sayesinde çocuk emeğini ucuz iş gücü olarak kullanmanın yolunu açmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim politikalarını çocukların ve ülkenin yararına değil, sermayenin talepleri doğrultusunda şekillendirmekte; sermayenin ucuz iş gücü ihtiyacını karşılamak adına zorunlu eğitimin süresini dahi tartışmaya açmaktadır. Bu yönelim, çocukların eğitim hakkını gasp eden uygulamaların önünü açmakta; yoksulluğu derinleştirerek eğitimde eşitsizliği büyütmekte ve yoksul halk kesimlerini nesilden nesile işçiliğe mahkum etmektedir.
505 BİN ÇOCUK MESEM KAPSAMINDA
MESEM’ler (Mesleki Eğitim Merkezleri), çocuk işçiliğini devlet eliyle meşrulaştıran, kamu kaynaklarını sermayeye aktaran bir sömürü aracına dönüşmüştür. Uygulamanın başladığı günden bu yana, çocuklar örgün eğitimden koparılmakta ve MESEM çatısı altında işyerlerinde adeta kölelik koşullarında çalıştırılmaktadır. Bu sistem, çocukların eğitim hakkını, sağlığını ve güvenliğini hiçe sayarak yalnızca iş dünyasına ucuz iş gücü sağlamaya hizmet etmektedir. MEB’in kendi verilerine göre bugün 505 bin çocuk MESEM kapsamında çalışmaktadır. Bu çocuklardan bugüne kadar 14’ü hayatını kaybetmiş, yüzlercesi yaralanmıştır. Bu tablo, çocuk emeğinin sistematik sömürüsü karşısında devletin nasıl sorumluluktan kaçtığını gözler önüne sermektedir. Okulda olması gereken çocukları işverenlere teslim eden MEB, adeta “çocuk işçi bulma kurumu”na dönüşmüştür. Bir yandan çocuklara bir öğün yemek dahi çok görülürken, diğer yandan kamu kaynakları çocukların değil, patronların çıkarları doğrultusunda kullanılmaktadır.
1 MİLYON 584 BİN ÇOCUK EĞİTİM DIŞINDA
Bugün okul çağında olmasına rağmen 1 milyon 584 bin çocuk eğitim dışındadır. Sokakta, tarlada, atölyede, fabrikada çalışmak zorunda kalan; istismarın, şiddetin, erken yaşta evliliğin kurbanı olan milyonlarca çocuk gerçeğiyle karşı karşıyayız. TÜİK’in verilerine göre kayıtlı toplam çocuk işçi sayısı 2023 yılında 759 bin iken 2024 yılında 869 bine yükseldi. MESEM’e kayıtlı çocuklar, TÜİK’in açıkladığı kayıtlı çocuk işçiler ve kayıt dışı çalıştırılan çocuklar da dikkate alındığında çocuk işçi sayısı en az 2 milyondur. Oysa her çocuk; ayrım gözetmeksizin, sağlıklı ve güvenli ortamlarda, eşit, parasız, bilimsel ve laik bir eğitim alma hakkına sahiptir. MESEM gibi projeler, bu hakkı ortadan kaldırmakta; eğitim yerine emeğin sömürüsünü, çocuk yerine sermayeyi koruyan bir sistem inşa etmektedir.
TALEPLER
Bu karanlık tablo karşısında taleplerimiz nettir: MESEM uygulaması derhal sonlandırılmalı, çocukların eğitim hakkını ve güvenliğini esas alan politikalar hayata geçirilmelidir. Çocuk işçiliğine karşı etkili, bağımsız ve düzenli denetimler yapılmalıdır. İhmali ve sorumluluğu bulunan kamu görevlileri ve işverenler yargı önüne çıkarılmalıdır. Çocukların sadece okullarda, güvenli ortamlarda gelişimini destekleyen, kamusal eğitimi temel alan sosyal politikalar öncelik haline getirilmelidir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevi, çocukları patronların insafına terk etmek değil; onların geleceğini, güvenliğini ve eğitim hakkını korumaktır. Çocuk işçiliğine karşı durmak, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için verilmesi gereken en temel mücadeledir. Halkın vergileriyle oluşan bütçeyi sermayeye aktarmak yerine, o kaynak eğitimin kamusal niteliğini güçlendirmek için kullanılmalıdır. Çocuklarımızı sömüren bu düzene sessiz kalmayacağız.”