Kültür insanın görebildiği her şey de gizli ya da aşikarmidir? Etimolojik temelinde ki estetik amacı günümüz beğenisini karşılar mı? Gördüğümüz her şey kültürel genlerimizin beğenileri doğrultusunda mı algılarımızı tetikler, yoksa zamanın dinamikleri ve görsel kuşatmaların mı? Kıymetli okuyucularım, siz kendi cevabınızı verin. Peki ya kadim, naif, bonkör doğa ve toprak ana..bilir mi ki kendisine bakan aklın ve kavrayışın sadece bir fondan ibaret olarak kıymet verdiğini. Oysa doğa kültürün beşiği, eşiği.. O beşiği doğa salladıkça kültür adlı çocuk hep büyüdü ve hep genç kaldı, asla yaşlanmayacak.
Doğa ele alınarak yapılan resimlerde sanatçılar kendilerini ifade ettiklerini mi sanıyor yoksa doğayı sadece görsel bir obje olarak mı kullanıyorlar?. Doğa resmi yapılırken sanatçı kendinden bir şeyler katıyorsa, doğada ki muhteşem yaradılışın temellerinde ki var oluşu sorguluyorsa, işte bu nokta da mutlak güzelliğe erişmek için bir caba başlatmış demektir. İnsanlar görmek istediklerini görür ve sanat baktığını görmek gördüğünü anlamak anladığını hissetmektir. Sanatçıya düşen ise varlığı bölerek parçalara ayırarak anlamaya değil, tam aksine varlığın asli birliğini ve bütünlüğünü kavramaya çalışmaya çalışmaktır. Paul Klee’nin bir sözü ile yazımı tamamlamak istiyorum;‘ Bunlar tabiatın değil, benim renklerim ve çizgilerim.’ Sanattaki gerçeğin dış örneklere benzemesi değil çizgilerde ve renklerde titreşen iç dünyanın parıldamasıyla varlık asli birliğine sanatta ulaşabilir.
Şule Küçükoğlu
Ressam