Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Edirne Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen CHP Grup toplantısında yaptığı konuşmada; -“Bay Kemal’in sözü var. Açık ve net söylüyorum: İktidarımızda çiftçiye KDV’siz, ÖTV’siz kırmızı mazot vereceğiz. Kırmızı mazot… Onu görecek, benzin istasyonu da bilecek, rengi kırmızı olacak, onu rahatlıkla verecek. Çiftçimiz alacak o mazotu ÖTV’siz, KDV’siz ve üretecek, çalışacak, alın teri dökecek.” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Edirne Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen CHP Grup toplantısında yaptığı konuşmada; -“Bay Kemal’in sözü var. Açık ve net söylüyorum: İktidarımızda çiftçiye KDV’siz, ÖTV’siz kırmızı mazot vereceğiz. Kırmızı mazot… Onu görecek, benzin istasyonu da bilecek, rengi kırmızı olacak, onu rahatlıkla verecek. Çiftçimiz alacak o mazotu ÖTV’siz, KDV’siz ve üretecek, çalışacak, alın teri dökecek.” dedi.
Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan tarafından Edirne’ye kazandırılan tarihi eser niteliğindeki Edirne Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi’nin de açılışını yapan CHP Lideri Kılıçdaroğlu Edirne’lilerin muhteşem sevgisine hayran kaldı.
Edirne’de büyük bir coşku ile karşılana CHP Lideri Kılıçdaroğlu Edirne Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşen CHP GRUP TOPLANTISINDA yaptığı konuşmada; “
-“Bay Kemal’in sözü var. Açık ve net söylüyorum: İktidarımızda çiftçiye KDV’siz, ÖTV’siz kırmızı mazot vereceğiz. Kırmızı mazot… Onu görecek, benzin istasyonu da bilecek, rengi kırmızı olacak, onu rahatlıkla verecek. Çiftçimiz alacak o mazotu ÖTV’siz, KDV’siz ve üretecek, çalışacak, alın teri dökecek.”
-“Kırsalda çalışan kadın ve gençlerin sosyal güvenlik primlerini devlet ödeyecek. Böylece gençler ve kadınlar yeri zamanı gelince emeklilik haklarına kavuşmuş olacaklar.”
-“Aile Destek Sigortasını getireceğiz. Hiçbir evde, hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Her anne evladını huzur içinde yatağa yatıracak. Özellikle yoksul ailelerde kadın kardeşlerime söylüyorum: Sizi yaşadığınız evde erkeğe muhtaç etmeyeceğim. Bankaya yatıracağız parayı, gideceksin bankadan aylığını çekeceksin. Kimseye muhtaç olmayacaksın.”
-“Beyefendiye tahsis edilen 10 tane saray var. Biz ülkemizi mütevazı Çankaya’dan yönetmek isteriz.”
-“Kur Korumalı Mevduat sahiplerine, bir avuç kişiye sesleniyorum: İktidarımızda sadece ve sadece faizi alacaklar. Öyle döviz garantisi falan filan yok. Türkiye birilerinin sömürge alanı değil. Bu ülkenin hakkını, hukukunu sömürtmeyeceğiz kimseye.”
-“Size sözüm söz: O malı götürenlerin ceplerini tamamen dikeceğim; arayacaklar, cep bile yok, ceplerini dikeceğim.”
-“Üniversitelerimizi de ayağa kaldıracağız. Barış Akademisyenlerini derhal bir kararnameyle 1 hafta içinde görevlerine iade edeceğiz. Bir üniversitede her türlü düşünce özgürce tartışılmalıdır.”
-“Umutsuzluğa kapılmayın, hep beraber güzel Türkiye’yi inşa edeceğiz, birlikte inşa edeceğiz. Akılla, bilgiyle, birikimle yapacağız, liyakate yapacağız.”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Edirne Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen CHP Grup toplantısında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Değerli arkadaşlarım, umarım keyifli bir toplantı gerçekleştiririz. Geçen hafta salı Erzurum’daydım, şimdi Edirne’deyiz. Erzurumluların, Edirnelilere selamı var; o selamı getirdim, üstümde kalmasın. Bu vesileyle Edirne’den de Erzurum’a selamlarımızı gönderelim, Dadaşlar kentine selamlarımızı gönderelim. Orası tarihi bir kent, bir kadim kent; burası da tarihi bir kent, bir kadim kent. Bakıldığı zaman Edirne 8 bin 300 yıllık tarihiyle görkemli bir kent. Metrekare başına düşen tarihi eser itibariyle Floransa’dan sonra dünya ikincisi. Olağanüstü güzel bir kentimiz var ve bu kenti bütün dünyaya tanıtmak zorundayız. Türkiye’ye gelen her 3 turistten birisi mutlaka Edirne’ye geliyor. Edirne’nin Türkiye’nin tarihinde, dünya tarihinde önemli bir yeri var. Bu önemi sadece biz değil, bütün dünyaya duyurmak zorundayız.
Edirne tarih kenti fakat aynı zamanda bir tarım kenti. Olağanüstü güzel, bereketli toprakları var. Tabi sadece Edirne derse haksızlık etmiş oluruz. Bütün Trakya olağanüstü zenginliğe sahip. Trakya’nın bereketli toprakları var ama bu topraklar arzu ettiğimiz verimi henüz vermedi. Çünkü çiftçi biraz bekliyor. Sıkıntılı çiftçi; üretici, besici hepsi sıkıntılı. Bugün bir tarlaya gittik, ayçiçeği yani gündoğdu tarlasına gittik. Orada çiftçilerle buluştuk, dertlerini ağızlarından dinledik. Evet sorunu yaşayandan dinleyeceksin. Eğer bir sorunu çözmek istiyorsan, çözme konusunda niyetin varsa ve çözüm gerçekten amacına ulaşacaksa, sorunu yaşayanı bir dinleyeceksin. Nedir bu insanın derdi, bir anlatsın. Derdini anlasın, sonra çözüm üretelim. Evet sorun çok.
“Mevcut iktidar ayçiçeğinin tonunu 16 bin liradan almak zorundadır”
Mazottan sıkıntımız var diyorlar, evet sıkıntı var. Gübrede sıkıntımız var diyorlar, evet sıkıntı var. İlaçta sıkıntı, evet sıkıntı var. Tohumda sıkıntı var. Ürünü ektik, tamam şimdi satacağız, ya zarar edersek? Söyledim; ayçiçeğinin tonunu 16 bin liradan almak zorundadır mevcut iktidar. Bu fiyat benim bulduğum bir fiyat değil, maliyetlerin ortaya çıkardığı bir fiyat ve çiftçinin önümüzdeki yıl üretim yapabilmesi için 16 bin liraya ihtiyacı var. Eğer 16 bin lirayı alabilirse önümüzdeki yıl da ekecek, rahat şekilde ekecek. Destekleme henüz hariç; onun fiyatı uzun süredir değişmedi. Onun da makul çerçevede değişmesi lazım.
Şimdi ayçiçeği için bunu diyoruz ama sadece ayçiçeği değil, Türkiye’nin sorunu. Manisa’yı ele alalım değil mi? Alaşehir, Alaşehirliler bekliyorlar çekirdeksiz kuru üzümün fiyatı ne olacak diye. Onlar da uğraşıyorlar, onlar da alın teri döküyorlar, onlar da sattıkları ürünün -dünya çapında kuru üzümümüz çok meşhur- fiyatını bekliyorlar, Özgür Bey kaç lira fiyat bekliyorlar? 2 dolar karşılığı Türk Lirası bekliyorlar. Kilosu çok pahalı değil aslında. Avrupa’ya gittiği zaman o 10 dolar oluyor, 15 dolar oluyor ama Türkiye’de çiftçiye en azından 2 dolar karşılığında Türk Lirası’nı verebilmeliyiz. O zaman ne olacak? Manisalı üzüm üreticisinin yüzü gülecek.
Bunları anlatmamın temel nedeni şu: Pandemiden sonra tarımın stratejik sektör olduğunu bütün dünya öğrendi, hepimiz öğrendik. Sokaktaki vatandaş da öğrendi, Amerikalı da, Japon da, Rusya da, Güney Kore de, Papua Yeni Gine de, Uganda da öğrendi. Peki, acaba bizi yönetenler tarımın stratejik sektör olduğunu öğrenebildiler mi? Orada kocaman soru işaretimiz var. Bakın ayçiçeği diyorum. Erdoğan iktidarları döneminde 34,5 milyar dolar ayçiçeği ve benzeri ürünlerin ithalatına para verildi. Rakam küçük değil. 34,5 milyar dolar ödüyorsunuz ayçiçeğinin ithalatına. Siz o paranın yarısını verseniz çiftçimize emin olun sadece Türkiye’yi değil bütün Avrupa’yı besler. Bu gerçeğin bilinmesi lazım.
Trakya topraklarının bölündüğünü biliyorum. Büyük bazı firmaların geniş alanlar satın aldıklarını biliyorum, Bu konuda kaygılar var. Bu bereketli toprakların sanayiye dönüşmemesi lazım. Sanayiyi başka yerlerde yapabiliriz. Çorak, taşlık arazilerimiz var, orada sanayi yapabiliriz ama bereketli toprağı her yerde bulamazsınız. Bu topraklar bizi besleyen topraklar. Bu topraklar mübarek topraklar. Bu toprakların tarım için korunması lazım.
İktidara önerilerim var; defalarca söyledim, çiftçiye mazotu pahalı vermeyin dedim. Sen yata mazotu ÖTV’siz, KDV’siz veriyorsun. Yat alsın itirazım yok, gitsin gezsin, eğlensin itirazım yok; koyları, Akdeniz’i, Ege’yi gezsin itirazım yok ama çiftçiye de mazotu ÖTV’siz, KDV’siz ver. O traktöre binip koyları gezmeyecek, tatile gitmeyecek. O traktörüne binip üretmek için tarlaya gidecek.
“çiftçiye mazotu KDV’siz, ÖTV’siz kırmızı mazot vereceğiz”
Akaryakıta zam geldi şehirde, eyvallah. Şehirde yaşıyorsanız arabanızı kullanamazsınız veya sadece tatil günü kullanırsınız veya belediye otobüsüne veya metroya binersiniz. E çiftçi ne yapacak? Tarlaya metroyla mı gidecek? Tarlaya belediye otobüsüyle mi gidecek? Tarlaya traktörle gidecekse, üretecekse, karnımızı doyuracaksa, ona mazotu indirimli vereceksiniz KDV’siz, ÖTV’siz.
Bu konuda sözüm var. Bay Kemal’in sözü var. Açık ve net söylüyorum: İktidarımızda Allah’ın izniyle göreceksiniz; çiftçiye mazotu KDV’siz, ÖTV’siz kırmızı mazot vereceğiz. Kırmızı mazot… Onu görecek, benzin istasyonunda bilecek, rengi kırmızı olacak, onu rahatlıkla verecek. Çiftçimiz alacak o mazotu ÖTV’siz, KDV’siz ve üretecek, çalışacak, alın teri dökecek.
Yine çiftçiye sözüm var: Kırsalda çalışan kadın ve gençlerin sosyal güvenlik primlerini devlet ödeyecek. Kırsal boşalıyor, gençler kalmadı. Büyük kentin varoşlarına gidiyorlar, acaba asgari ücretle iş bulabilir miyiz diye. Çünkü ektikleri ürünün karşılığını alamıyorlar. Onların sigorta primlerini sosyal devlet ödeyecek. Böylece gençler ve kadınlar yeri zamanı gelince emeklilik haklarına kavuşmuş olacaklar. Ayrıca kadın kardeşlerim için şunu söyleyeyim: Aile Destek Sigortasını getireceğiz. Hiçbir evde, hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Her anne evladını huzur içinde yatağa yatıracak.
“Kadınlarımızı yaşadığı evde erkeğe muhtaç etmeyeceğim.”
Özelikle yoksul ailelerde kadın kardeşlerime söylüyorum: Sizi yaşadığınız evde erkeğe muhtaç etmeyeceğim. Bankaya yatıracağız parayı, gideceksin bankadan aylığını çekeceksin. Kimseye muhtaç olmayacaksın. Yoksulluğu yenmek için yoksulu afişe etmeyeceksiniz. Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. İnsanın onurunu koruyacaksınız ve insana değer vereceksiniz. Yoksulluk kader değildir, yoksulluğu yaratan iktidarların izledikleri politikalardır. Biz bu politikalara son verip, her evde huzuru, her evde bereketin olmasını sağlayacağız.
Aile Destekleri Sigortası… 1971 yılı, unutmayın sevgili kadın kardeşlerim unutmayın. 1971 yılı Türkiye Cumhuriyeti’nin Parlamentosu Aile Destekleri Sigortasını hayata geçireceğine dair söz vermiş. Hangi yıldayız? 2022. Niçin bugüne kadar Aile Destekleri Sigortası hayata geçmiyor? Çünkü yoksulluğu kullanıyorlar, yoksulluğu istismar ediyorlar. Yoksullara yardım yapalım, görünür olsun, onlar bize oy versinler… Bu kardeşiniz diyor ki: İster oy verin, ister vermeyin; hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği, her evde huzurun olduğu Türkiye’yi yaratacağız, sağlayacağız. Bundan herkesin emin olmasını isterim.
Efendim, tarımla ilgili sadece bunlar yok tabii, tarımla ilgili Manisa’da da sadece sorun yok. Bakın size bir sorun daha anlatayım. Sorunu anlatacağım yer Gaziantep. Gaziantep’te değerli arkadaşlarım canlı hayvan üreticileri perişan vaziyette ve bunlar mallarını, hayvanlarını satamıyorlar. Hayvanlar belli kiloya gelmiş, bu saatten sonra beslenmeleri onlara kilo aldırmıyor. Normalde bunların kesime gitmesi lazım. Kesime gitmesi için belli bedelin ödenmesi lazım, o bedel ödenmiyor. Diyor ki üretici, ben bu hayvanı beslemek zorundayım, besliyorum ama zarar ediyorum. Beslemesem canlı diyor. Yol kestiler Gaziantep’te, otoyolu kestiler seslerini duyurmak için. Vali kızdı, niye kesiyorsunuz? Diğerleri kızdılar, niye kesiyorsunuz? Sonra davet ettiler kendilerini, kızdılar. Çözün sorunu çözün… Eğer bıçak kemiğe dayanmışsa, Antepli üretici kızmak, bağırmak, hak aramak zorundadır. Hakkını aramayıp ne yapacak bu insan?
“Biz ülkemizi saraylardan değil Çankaya’dan yöneteceğiz”
Türkiye’nin neresine giderseniz, bir sorunla karşı karşıyasınız. Bir sorunlar yumağı haline getirdiler Türkiye’yi. Ama izin verirseniz, destek verirseniz Türkiye’yi bu sorunlardan arındıracağız. Güzel bir Türkiye’yi, güvenlikli bir Türkiye’yi, herkesin rahat geçindiği bir Türkiye’yi; bu ülkenin caddelerinde, sokaklarında insanların özgürce gezdiği bir Türkiye’yi, herkesin düşüncesini özgürce ifade ettiği bir Türkiye’yi yeniden ayağa kaldıracağız. Yeniden ayağa kaldıracağız emin olun. Bizim saray merakımız yok, saraylar merakımız da yok. Beyefendiye tahsis edilen 10 tane saray var. Biz ülkemizi mütevazi Çankaya’dan yönetmek isteriz.
Bizim hedefimiz şu. Defalarca söyledim, Erdoğan’a da söyledim: Ya Allah aşkına dedim, israf haramdır kardeşim. İsraf yaptığın andan itibaren fakirin fukaranın hakkını yiyorsun sen; israf yapma… Bari bir israf genelgesi çıkar. 10-13 tane uçağın mı var? Yetmiyor mu bir uçak sana kardeşim ya? Hiçbir Osmanlı padişahına nasip olmamış kadar sarayın var ya! Ne yapacaksın bu sarayları? Düzelteceğiz…
Kızıyorum bazen ama bilmenizi istiyorum. Bir devletin adaletle, erdemle yönetilmesi gerektiğini, ahlakla yönetilmesi gerektiğini defalarca söyledim. Bir devlet hukukun üstünlüğü kuralı içinde yönetilir. Bir devlet baskıyla, şiddetle yönetilmez; defalarca söyledim. Elinde sopayla insanların kafasına vurulmaz. Demokrasiyi istiyorsak, her alanda istiyoruz demokrasiyi. Devleti böyle yöneteceksiniz, ahlakla erdemle, bilgiyle birikimle yöneteceksiniz. Devlette liyakati yok ederseniz, devleti çürütmüş olursunuz. Defalarca söyledim. Şu anda çoklu organ yetmezliği ile karşı karşıyayız.
“Oradaki milletvekillerinin büyük bir kısmı milletin vekili değil, sarayın vekili”
Buyurun, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bakın: Oradaki milletvekillerinin büyük bir kısmı milletin vekili değil, sarayın vekili. Milletin vekili ile sarayın vekili arasında fark vardır. Saraydan beslenen ve saraydan talimat alıp el kaldırıp indiren insanlar, yani bir kişiden talimat alanlar, el kaldırıp indirenler milletin sözcüsü, milletin sesi olamazlar zaten. Yargıya bakın… Sarayın talimatını dinleyen savcı hemen alınır, süratle Yargıtay üyesi yapılır, bir tek Yargıtay kararının altında imzası olmadan Anayasa Mahkemesi’ne üye seçilir. Ve Bay Kemal’de bunu yiyecek. Yemezler, yemezler, yemezler… Yargıtay’da o kadar çalışan yargıç var ve onların her birisinin imza attığı kararlar var. Bu kadar yargıç varken, yıllardır orada çalışırken birisi paraşütle gelecek… Niçin? Sezgin Baran Korkmaz’ı talimatla serbest bıraktılar ya, onların ödüllendirilmesi lazım. Beyefendiye Yargıtay üyeliği teklif etmişler, “ben Anayasa Mahkemesi’ne üye olmak istiyorum…” Nereye üye olursan ol, sen yargıçlık yapamazsın; ister Anayasa Mahkemesi, ister başka bir yer. Yargıç, vicdanıyla karar veren kişidir, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar veren insandır. Eğer yargıç, birilerinin talimatı ile birilerinin lütfuyla bir koltuğa gelmişse yargıçlık yapamaz. Dolayısıyla çoklu organ yetmezliği derken, yargının içinde bulunduğu durumu da hepimizin görmesi lazım.
Yürütme dediğimiz, KPSS sınavı bunun en basit, en sıradan örneğidir. Olay bu kadar büyümese derhal kapatacaklardı ama olay büyüdü, kapatamıyorlar. “Efendim, Devlet Denetleme Kurumu’nu harekete geçirdik.” Dünyanın yolsuzluğu var, 5’li çeteler malı götürüyor, görevlendirsene Devlet Denetleme Kurulu’nu. Görevlendiremez, kendisi de o işin bir parçası çünkü, kendisi de o işin bir parçası.
Biz bunları biliyoruz. Devlette gerçekten yargının bağımsızlığını sağlayacağız. Parlamentoda gerçekten milletvekilleri milletin sesi olacak. Siyasi Partiler Yasası’nda ciddi değişiklik yapacağız, 6 lider anlaştık ve görüş birliğine vardık, su konuyu kamuoyuyla paylaştık. Tek kişinin iradesine Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bırakmayacağız. Cumhurbaşkanı tarafsız olacak, halkın cumhurbaşkanı olacak. Birilerinin Cumhurbaşkanı olmaz. Ya ona başka bir bulacaksın ya cumhurbaşkanlığı unvanını kullanmayacak. Bu kadar açık, bu kadar net. Bizim yapacak çok işimiz var ama şundan emin olmanızı isterim. Neyi, nasıl yapacağımızı çok iyi biliyoruz, 6 lider de çok iyi biliyor. Bütün mesele bunun zamanlaması. Bununla ilgili bir çalışma yapıyoruz. 6 parti kendi içinde bu çalışmayı yapıyor, belli olgunluğa ulaştıktan sonra kamuoyuyla paylaşacağız. Ülkemizi seviyoruz. 6 siyasi parti, farklı partiyiz ama hepimiz bu ülkenin demokratikleşmesini savunuyoruz, bu ülkede huzurun olmasını istiyoruz, bu ülkede gelir dağılımının eşit olmasını istiyoruz.
“Bu yılın ilk 6 ayında bankaların kârı yüzde 400”
Bakınız Kur Korumalı Mevduat; “faize karşıyım” diyor değil mi? Erdoğan, “faize karşıyım” diyor. Bankaların kârı… Bu yılın ilk 6 ayında felaket bir tablo var.
Bu yılın ilk 6 ayında bankaların kârı yüzde 400. Yüzde 400 bankaların kârı, faiz geliri… Banka ne yapar? Para ticareti yapar, kredi verir, faiz uygular, karşılığını alır. Eğer bankalar yüzde 400 ilk 6 ayda kar elde ediyorsa, çiftçi yüzde 400 kâr elde etti mi? Hayır. Esnaf? Hayır. Sanayici? Hayır. Ücretli? Hayır. Hiçbir meslek gurubu yüzde 400 kâr elde etmedi bankacılık hariç; yüzde 400 kâr… Neymiş, beyefendi faize karşıymış. Ne yapacaksın? Karşı olduğunu söyleyeceksin, birileri malı götürecek, asıl büyük parayı onlar götürecekler. Sadece bu mu? Hayır, kur korumalı mevduat; “ekonominin kalbine yerleştirilmiş bombadır” diyorlar. Bomba değil, atom bombası, ekonominin kalbine yerleştirilmiş atom bombası… Dünyanın parası, beyler götürdüler…
Bir; Türk Lirası yatırıyorsun. İki; sana güvence veriyorlar. Üç; faiz artarsa, hiç merak etme faizi artıracaklar. Döviz artarsa zararın olmayacak, dövizle ödeyeceğiz, o garantiyi sana veriyorlar. Vergi? “Senden vergi almayacağım” diyor. Fırından ekmek alırken vergi ödeyeceksiniz; beyler milyarları götürecekler, 5 kuruş vergi almayacaksınız.
Buradan kur korumalı mevduat sahiplerine, bir avuç kişiye sesleniyorum: İktidarımızda geldiklerinde sadece ve sadece faizi alacaklar. Öyle döviz garantisi falan filan yok. Türkiye sömürge bir ülke değil, birilerinin sömürge alanı değil. Bu ülkenin hakkını, hukukunu sömürtmeyeceğiz kimseye. Paran varsa bankaya yatırırsın, kaç lira faiz isteniyorsa götürüp koyarsın, faizini alırsın. Öyle döviz garantili, başkaları… Ayrıca ihracatçının bineceksin boynuna, “yüzde 40’ını getir, bozdur” diyeceksin. Niye kardeşim? Sonra döneceksin, sanayiciye gideceksin: “Sen stokçuluk yapıyorsun” diye suçlayacaksın. Stokçuluk yapıyorsun dedikleri reel sektörün 160 milyar dolarlık açığı var, para ihtiyacı var. Bunların ekonomiden haberleri bile yok, ekonomi nasıl yönetilir bunu dahi bilmiyorlar. Bir sanayiciye stokçu denir mi Allah aşkına ya? Adam üretiyor, zaten belli bir stoku olmak zorunda zaten onun. Üretimin ne olduğunu bilmiyorlar, stokun ne olduğunu bilmiyorlar ama stokçuluğu çok iyi biliyorlar, onu çok iyi biliyorlar.
Dolayısıyla ülkenin çözülecek çok sorunu var ama biz çözeceğiz, bundan emin olmanızı isterim. Sanayiciler özelikle katma değeri yüksek ürün ürettikleri sürece hep yanlarında olacağız. Esnaf Odası Başkanımız burada, size sözüm var: İktidarımızda ilk bir hafta içinde esnafın bankalardan ve esnaf kefalet kooperatiflerinden aldıkları faizleri sileceğiz. Faiz olmayacak, bir sefere mahsus faizleri sileceğiz. Zaten esnaf battı, sattığını yerine koyamıyor zaten esnaf. Bir de faiz var, sürekli takla attırıyor, sürekli borçlar büyüyor, sürekli ödeyemiyor. Dükkanı kapattığı zaman borçla nasıl geçinecek?
“Çiftçilerin de bankalardan ve tarım kredi kooperatiflerinden aldıkları kredilerin faizlerini sileceğiz,”
Çiftçiye de sözüm var: Çiftçilerin de bankalardan ve tarım kredi kooperatiflerinden aldıkları kredilerin faizlerini sileceğiz, onların da faiz olmayacak, bir sefere mahsus olarak silinecek. Dolayısıyla kim üretiyorsa, kim emek harcıyorsa, onlardan yana politika izlemeye devam edeceğiz.
Başka? Elbette kamunun kendi içinde sorunları var. Örneğin dünyada hastanesi olmayan tek ordu bizim ordumuz. Askeri hastaneleri yeniden açacağız, GATA’yı tekrar şanlı ordumuza teslim edeceğiz.
Türkiye’nin itibarı büyük ölçüde zedelendi. Düne kadar hakaret ettikleri kişilerin kapısına gittiler, dilenci gibi el avuç açtılar. Ya Milli Kurtuluş Savaşı’nda bile el avuç açmadık. El avuç açanlar, birilerine yalvaranlar, “ne olursun biraz dolar ver, bari iktidarımı koruyayım” diyenler kendilerini dünya lideri olarak tanıtıyorlar. Allah aşkına yani karikatür gibi bir şey, akıl alacak şey değil. Bütün bu gerçekleri bilerek hareket etmek zorundayız, bütün bu gerçekleri bilerek çözümleri üretmek zorundayız. Bunları yapacağız.
Başka ne yapacağız? Allah nasip eder, sizlerin takdiriyle iktidar olduğumuzda göreceksiniz cumhuriyet döneminde kaybettiğimiz bir yer var, Süleyman Şah türbesinin bulunduğu yer. Bunlar kendilerini kahraman ilan ediyorlar ya; türbeyi kaçırıp, toprağını terk eden adamı kahraman ilan ettiler. Akıl tutulması var. O türbeyi yerine götüreceğiz, şanlı bayrağımızı oraya dikeceğiz. Hiç kimsenin endişesi olmasın.
Bir parantez açalım buraya, bir parantez açalım: Bahçeli̇ ne diyor bunun için Allah aşkına? Ne diyor Bahçeli? Bana kızıyor… Bizim milliyetçiliğimizi öğrenmek istiyorlarsa rahmetli Ecevit’e bakacaklar, Kıbrıs’a bakacaklar, Akdeniz’e bakacaklar, Akdeniz’in sularına bakacaklar. Sen kim, bizim milliyetçiliğimizi tartmak ölçmek kim? Süleyman Şah Türbesi kaçırılırken, toprak terk edilirken sesin bile çıkmadı. Neyse parantezi kapatalım orada.
Siz hiç meraklanmayın, bakın bir şey söyleyeyim: Hiç kimsenin inancı, hiç kimsenin kimliği, hiç kimsenin yaşam tarzı siyasete alet edilmez. Bir daha ifade edeyim, hiç kimsenin kimliği… Anne babanızı seçme özgürlüğüne sahip misiniz? Yok. O zaman bu niye siyaset konusu olur? Herkesin kimliğine, herkesin inancına, herkesin yaşam tarzına saygı göstereceksiniz. Siyasetin konusu; evlerde huzur var mıdır, yok mudur? İnsanlar alın teri döktüğünde karşılığını alıyor mu, almıyor mu? Emekli rahat geçiniyor mu, geçirmiyor mu? İşsizlik varsa işsizlik sorunu nasıl çözeceğiz? Baba işsiz, anne işsiz, çocuk işsiz, evde birbirlerini yüzlerine bakmıyorlar. Siz o sorunu çözeceksiniz. Çocuklarınız üniversiteyi bitirdi, üniversiteyi bitirdikten sonra işsiz, bunlar nasıl iş bulacaklar? Çocuklarınız üniversiteyi kazandı, büyük kentlere gidecekler, ya hangi yurtta kalacaklar bunlar? Bu sorular var, siyasetin konusu bu. Dolayısıyla biz kişilerin inançlarını, kimliklerini, yaşam tarzlarını siyaset konusu yapmayacağız. Bizim siyaset konusu yaptığımız Türkiye’nin büyümesidir, Türkiye’nin kalkınmasıdır. Ancak şunu söyleyeyim: Dine, inanca saygımız var ama bunun siyasete malzeme edilmesini asla kabul edemeyiz, asla kabul edemeyiz. Bu konuda duyarlılıklarımız var, bunun da bilinmesini arzu ederim.
Çiftçileri söyledik, sanayicileri söyledik, işsizlik var… Gençlere söz verdim, o sözü Allah nasip eder, sizlerin oylarıyla iktidara geldiğimizde göreceksiniz; en geç 1 yıl içinde Türkiye’de yurt sorununu çözeceğiz. 1’er kişilik, 3’er kişilik odalar, sıcak suyu, soğuk suyu, geniş bant internet erişimi olacak. Anne baba güven içinde çocuklarını götürüp, öğrenci yurduna teslim edecek. Dolayısıyla öğrenciler huzur içinde okullarına gidecekler, akşam yurtlarına dönecekler. 20 yıldır çözemediklerini, Allah nasip ederse 1 yıl içinde çözeceğiz.
“EYT sorununu çözecekse bir kişi çözer, onun adı da Bay Kemal.”
EYT’liler biliyorum, sizin sorununuzu biliyorum, EYT’lileri biliyorum. Bir şey söyleyeyim… Vallahi ne derseniz deyin ama size söyleyeceğim tek şey var: EYT sorununu çözecekse bir kişi çözer, onun adı da Bay Kemal. Hiç endişe etmeyin.
Üretim; Türkiye büyük ölçüde üretimden koparılmış vaziyette. Dış ticaret açığımız var, bütçe açığımız var; ikiz açık diyoruz. Bu, ekonomide çok tehlikelidir. Hem bütçe açığınız var, geliriniz giderinize yetmiyor, hem dış ticaret açığınız var, ihracat yapıyorsunuz ama ithalatımız çok daha fazla ve ikisi de artıyor. İkisi de boynumuza takılan ip gibi buradan kurtulması lazım. Çünkü ekonomi sıkılaştıkça işsizlik artıyor, başka sorunlar çıkıyor, yoksulluk artıyor, yoksulluk derinleşiyor. Bütün bunlardan çıkmanın yolu üretimden geçiyor ve biz üretmek zorundayız. Ama bunlar üretimin ne olduğunu bilmiyorlar, bunlar sadece ceplerini dolduruyorlar. Söyledim, size sözüm söz: O malı götürenlerin ceplerini tamamen dikeceğim; arayacaklar, cep bile yok, ceplerini dikeceğim. Hiç endişe etmeyin.
Efendim, atmosferin sıcak olduğunu biliyorum. Yani hava sıcak, atmosferin sıcak olduğunu biliyorum, güzel bir toplantı olduğunu farkındayım. Sizden sadece istediğim, sakın umutsuzluğa kapılmayın. Ülkemiz en zor koşullarda bile başarıyı yakalamış bir ülkedir. Olağanüstü güzel potansiyelimiz var. Gençlerimiz olağanüstü güzel şeylerin altına imza atıyorlar. Spordan tutun, bilime kadar çok şey var, çok güzel şeyler yapılıyor. Üniversitelerimizi mahvettiler biliyorum ama üniversitelerimizi de ayağa kaldıracağız. Barış Akademisyenlerini derhal bir kararnameyle 1 hafta içinde görevlerine iade edeceğiz. Bir üniversitede her türlü düşünce özgürce tartışılmalıdır. Ben, bunu anlatırken şöyle bir örnek veririm: Ortaçağ’da bir adam çıkmış, demiş ki: “Beyler dünya yuvarlaktır.” Vay sen misin dünya yuvarlaktır diyen; yakalayıp doğru engizisyon mahkemesine çıkarmışlar “sen nasıl milyarlarca insan düz diyor, sen nasıl diyebilirsin dünya yuvarlaktır” diye. Valla diyor, dünya yuvarlaktır ve bir de ayrıca kendi etrafında dönüyor. Şimdi milyonlarca, milyarlarca kişi mi haklı, bu bir kişi mi haklı? Dolayısıyla bütün aykırı düşüncelere bizim ihtiyacımız var. Hiçbir aykırı düşünceden korkmamak lazım. Düşündükçe insanoğlu geleceği daha sağlıklı kurgular ve daha sağlıklı oluşturur. Tartıştıkça bunu yapabilir. Farklı düşüncelerden korkmamak, farklı düşüncelere saygı göstermek, her şeyden önce insan olarak her birimizin görevi.
“Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapattı”
Üniversitelerden hocalar atıldı, üniversitelerde araştırma sayıları giderek düşüyor. İranlı üniversitelerin ürettiği bilgi sayısı, Türk üniversitelerini geçti. Bu benim yüreğimde derin acılardan birisidir. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde nasıl olur da bilimsel araştırmalar bu kadar yerlerde kalır, yerlerde sürünür? Üniversite açtılar, “her kente bir üniversite açtık” dediler. Aslında bizim gerçek üniversite sayımızı toplasanız 10-15’i geçmez. Diğerlerinin adı üniversite ama gerçek anlamda üniversite değil. Bol miktarda mezun veriyoruz, hiçbir planlama yok. Göreceksiniz asgari ücretin yarısı ile iş aramaya çalışan veya “ya geleyim de şu ofiste biraz çalışayım, 5-10 kuruş para kazanayım” diyen çoğu çok sayıda hukuk mezunu, ziraat mühendisi, veteriner… Bunları göreceksiniz. Eczacılar iflas etmek üzere, bunları göreceksiniz. Hiçbir planlama yapılmamış… Bir ekonomiyi sağlıklı yönetmenin yolu planlamadır. Planlama yaparsınız; neye ihtiyacınız var? Ya bakkal da planlama yapar. Evde karı-koca oturur, kendileri oturur planlama yaparlar çoluk çocuğu çocuğuyla beraber. Ev aldılarsa taksiti nasıl ödeyecekler, gelirleri nedir, harcamaları nedir? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapattı. Akıl alacak şey değil, yani gerçekten akıl alacak şey değil. Malum bir kişi her şeyi bilince, planlamayı da o biliyor. Helikoptere biniyor, “şuraya havaalanı yapalım” diyor. Sanki havaalanının nereye yapılması gerektiğini… Tabi dua edin, ameliyathaneye girmedi, ya bypass yapmaya kalkarsa ne olacak? O da olabilir yani.
Efendim işin özü, salı grup toplantımızı burada yaptık. Hepinize çok teşekkür ederim. Hepiniz çok sağ olun, var olun. Şundan emin olmanızı isterim: Umutsuzluğa kapılmayın, hep beraber güzel Türkiye’yi inşa edeceğiz, birlikte inşa edeceğiz. Akılla, bilgiyle, birikimle yapacağız, liyakate yapacağız. Adaleti bu ülkeye ya getireceğiz ya getireceğiz. Adaletsiz bir dünya, adaletsiz bir Türkiye asla istemiyoruz. Hapishanelerinde gazetecilerin olduğu bir Türkiye istemiyoruz. Hapishanelerinde düşüncelerinden ötürü insanların hapse atılmasını istemiyoruz, tutuklanmasını istemiyoruz. Demokrasiyi istiyoruz, özgürlüğü istiyoruz, kadın-erkek eşitliğini istiyoruz, hakça paylaşım istiyoruz, güzel bir Türkiye istiyoruz. Güzel bir Türkiye umuduyla hepinize selamlar, saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum.” dedi.
CHP Lideri Grup toplantısının ardından Edirne’nin önde gelen kanaat önderleri ile basına kapalı olarak toplnatı yaptı. Kılıçdaroğlu daha sonra Edirne Saraçlar Caddesinde binlerce Edirneli ile bir araya geldi. Binleerce Edirneli’nin Saraçlar caddesini tıka basa doldurduğu alanda Edirneliler CHP Liderini bağrına bastı.